KONU: 11 Nisan 2019 tarihli e-posta
11 Nisan 2019 tarihinde Serap ÇATALPINAR imzasıyla imar barışı hususunda bir e-posta gönderildi. Ve metnin imzadan sonraki kısmında ise nedeni niçini belli olmayan, niteliksiz bir sataşma kısmı yer aldı.
İTÜ’lülerin nedenleriyle olayın bütününe dair bilgilenmeye hakkı var.
Çok değerli İTÜ’lüler;
Yüksek Mimar merhum Sezer AYGEN’ in projesini ürettiği ve sokağımızdaki neredeyse tek sayılacak mimari nitelikteki birlik merkezimizin varlığı, İTÜ Evi hepimizin malumlarıdır. Mimari anlamda ayırt edici niteliklere sahip binamızın (özellikle ön cephesindeki) imar mevzuatına ve binamızın sanatsal yapısına aykırı kısımlarına ilişkin olarak, Serap Çatalpınar İmar Barışına başvurdu.
Bu hususta, İTÜ’lü Olmak Web sitesinde yazdığım ve Çatalpınar’a yolladığım yazıyı sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum.
Şimdi, bu iletişimin ardından beş ay gibi bir süre geçtikten sonra, Çatalpınar’ın konuyu anlayamadığına dair sataşmacı mesajını aldım/aldık.
Serap Çatalpınar’ın e-postayla iletilen yakışıksız ve dil bilgisinden bihaber mesajını sizlere hatırlatma bağlamında paylaşmak istiyorum.
Not: Sizlerden destek istediğimiz yazımızdan sonra imar affından yararlanmamızı suçlayan bir dille eleştiren Mustafa Güzel ve Ömer Yenel ile hakarete varan bir dille suçlayan Ali Nihat Yazıcı’ya sormak istiyorum: Ne yapmamızı öneriyorlardı? Rahmetli Kadir Sever zamanında büyük bağışlar toplanarak büyük masraflarla arka bahçeye yapılan ve restoran olarak kullanılan Gümüşsuyu Salonu’nu ve mutfağı, yine büyük paralar vererek yıkmamızı mı yoksa yasal olmayan kaçak yapılarımızın belediye tarafından yıkılmasını beklememizi mi? Ayrıca Sayın Ömer Yenel başkanlığı sırasında bu konuyla ilgili herhangi bir girişimde bulunmuş mudur?
Karalamadan önce keşke bir araştırsalardı. Kaçak yapının sadece ön bahçeden ibaret olmadığını, restoran olarak kullanılan arka bahçe ve mutfağın da kaçak olduğunu, bu yapıların ne kadar TL’ye mâl olduğunu ve yıkılmasının da ne kadar TL’ye mâl olacağını mühendis olarak hesapladılar mı? Tabii bütün bunlar İzmir’deki, yıllardır ruhsat alınmamış, tamamı kaçak, 5 katlı binamız için de geçerli. Yine keşke “İTÜ’lüye yakışmıyor, utanç duyuyorum, bizi bu ahlâki soruna alet etmesin” vs. gibi sözleri söylemeden önce İstanbul Teknik Üniversitesi’nin 83.374 metrekare kaçak yapısı olduğunu ve söz konusu ruhsatsız yapılar için 25.826.000 TL yapı kayıt belge bedeli hesaplandığını öğrenselerdi.
Şimdi bu arkadaşlardan, bana yazdıkları hakaret içerikli yazının aynısını, imar affından yararlanan İTÜ Rektörlüğü’ne de yazmalarını bekliyorum.
Çok değerli İTÜ’lüler; Yazıda adım geçiyor söz hakkını kullanıyorum.
Nedir bu?
Serap Çatalpınar neyi anlamıyor, neden anlamak istemiyor ya da neden çarpıtıyor, açıklamak istiyorum.
Öncelikle utanmadan sıkılmadan, Sayın Ömer Yenel Başkanımızın adını zikretmesini anlamakta zorluk çekiyorum. Hani diyor ya, “senin döneminde de vardı” diye. Ömer Yenel hiçbir zaman vakıf başkanlığı yapmadı. Eğer Serap Çatalpınar bu konuda bir gönderme yapacaksa, gerçek dışı söylemlerde bulunmasın, kendisine destek veren Ali Türkoğlu’na gönderme yapsın. Ne kadar bilgisizce tavırlar! Bakar mısınız, hangi konuda kimin yetkili ve sorumlu olduğunu bilmeyen, bir başkan!
Çatalpınar ardından bana gönderme yapıyor, diyor ki; “Şimdi bu arkadaşlardan, bana yazdıkları hakaret içerikli yazının aynısını, imar affından yararlanan İTÜ Rektörlüğü’ne de yazmalarını bekliyorum.”
Hakaret ne?
Hakaret nerede?
Gerçek dışı ifadelere tutunmak… Doğru olmayana sığınmak… Yanlışla yaşamak… Üyeleri abesle meşgul etmek… Maalesef Serap Çatalpınar’ın kalıcı yöntemi ve de alışkanlığı oldu.
Çok değerli İTÜ’lüler;
Öncelikle ben kimseye hakaret etmedim, etmem. Serap Çatalpınar hakaret ile eleştiri arasındaki farkı bilmiyor. Üstelik Serap Çatalpınar’ın demokrasi kültürü olmadığı için, hoşgörü kültürü olmadığı için, eleştiriye yanıt verebilecek iletişim düzeyine sahip olamadığı için; yanlış uygulamalara yanlış yol ve yöntemlere karşı söylenen her şeyi şahsına hakaret sanıyor.
İşte o nedenle de seçimden sonra çok sayıda üye tarafından genel kurula ilişkin yapılan eleştirilere, “şahsına hakaret ediliyor” gerekçesiyle açtığı sözde “hakaret” davalarını kaybetti. Avukatları ihya etti. Umarım şahsi davalarının vekalet ücretini Birliğimizin ya da Vakfımızın kasasından ödemiyordur!
Çok değerli İTÜ’lüler;
Şimdi önce neye karşı çıktığımı tekrar anlatayım. Çünkü Serap Çatalpınar anlamamış!
Düşünceme göre yasaya uygun olmayan yapılar iki gruba ayrılmaktadır.
- İnsan yaşamını tehdit eden, güvenli olmayan, tehlike arz eden, görsel kirliliğe neden olan, sanatsal yapıların bütünlüğünü bozan, yani mimarlık, iç mimarlık, şehir planlama ve inşaat mühendisliği mesleklerine aykırı yapılaşmalar.
Ki AKP’nin hiçbir denetime tabi olmaksızın yasallaştırdığı ve hukuka uygun hale getirdiği bu yapılar, bir iki ay önce Kartal’da çok sayıda kişinin ölümüne neden oldu.
2. Mühendislik ve mimarlık mesleğine uygun inşa edilse de yasal süreçleri takip edilmeyerek üretilen yapılaşmalar.
Çok değerli İTÜ’lüler;
İkincisi Serap Çatalpınar’ın söz ettiği ve İTÜ Rektörlüğünün başvurduğu yapılar. Ama benim ve meslektaşlarımızın özellikle karşı olduğu örneğin Kartal’da yıkılan bina… Birliğimizin ön cephesindeki sanata, bilime ve estetiğe aykırı çirkin eklenti ve buna benzer durumdaki yapılar.
Kaldı ki değil İTÜ rektörü, kim olursa olsun yanlış bir husus var ise eleştirilebilir. Serap Çatalpınar’ın davrandığı gibi rüzgârın estiği yöne doğru dönen birisi olmamak gerekir. Şahsi ikbal uğruna yalana yanlışa sarılmamak sığınmamak gerekir.
Ayrıca Serap Çatalpınar kendisini Sayın İTÜ Rektörü ile hiç karşılaştırmasın, kıyaslamasın. Ayrıca İTÜ’deki süreçte kararı İTÜ Rektörü değil, senato alıyor. Senatoda tartışılıyor. Ayrıca resmileştirilen yapıları ihale süreçleriyle ve bilime uygun projelerle inşa etmişler geçmişte. Hepsinin kitabı, defteri, hesabı var. Serap Çatalpınar ise kafasına göre iş yapıyor!
Konuya dönersek her iki maddede ki yapılar da hukuka, yasalara aykırı. Belki bir yapı durduğu yerde mühendislik hesaplamasına uygun olabilir, ama durduğu yer yanlış olabilir. Ya da bir yapı doğru yerde olabilir ama demirinden, çimentosundan projelendirilmesine kadar pek çok eksiklik ve hata olabilir. Hukuksuzluğa ilişkin söylenecekler saymakla bitmez. Bu yüzden de bu ülkede hukuk var, yapı denetimi var, imar yasaları ve bunları denetleyen kurumlar ve meslek odaları var.
Çok değerli İTÜ’lüler;
Bizim binamız özelinde İmar Barışı sürecine ilişkin ne yapılmalıydı?
Bu konuda kendi içimizde ve yakın çevremizde bulunan tüm üyelerin görüşüne başvurulmalıydı. Talepleri tespit ederek ve anlayarak ihtiyaçları doğrultusunda genel kurul toplanmalıydı.
Her birisi bu ülkenin en kıymetli üniversitesinden mezun mühendislerin görüşleri dinlenmeliydi. Problemli hususlar anlatılmalıydı, komisyonlar kurulmalıydı, üyelerimizin yaşayacağı bu güzide mekanın en güzel şekilde imarı ve restorasyonu için bir süreç başlatılmalıydı. Binanın girişindeki çirkinlik yasallaşmamalıydı, hatta yıkılmalıydı ve İmar Barışı süreci bu bağlamda yönetilmeliydi.
Serap Çatalpınar’ın sorunu bu! Serap Çatalpınar demokrasi kültüründen uzak ve bu nedenle tartışmaktan korkuyor, imtina ediyor. Çünkü pek çok hususta bütünlüklü fikri yok. Kürsüde konuşurken de zikri çok, ama bilgisi yok, dolayısıyla olmuyor! Serap Çatalpınar okuyamıyor, yazamıyor. Herhangi bir ortamda bir farklı görüşe yanıt veremiyor. Farklı görüşleri sindiremiyor. Serap Çatalpınar kendisinden daha uzman ve bilgili (ki burada herhangi bir üyenin bu düzeyde olduğunu düşünüyorum) kişilere saygı göstermiyor. Olmuyor, sorun bu. O yüzden önce hukuk dışı davranıp, sonra işi kitabına uydurmaya çalışıyor.
Birliğimize ve geleceğimize ettiği zulüm artık son bulmalıdır.
Serap Çatalpınar istifa etmelidir!
İstifa… Yakışır…Geç kalmıştır.
Ali Nihat YAZICI
Elektronik ve Haberleşme Mühendisi 481.5
Not: Aşağıdaki resimler, İTÜ Evinde devam eden izinsiz, plansız ve hukuk dışı tadilatın nasıl bir vandallık olduğunu göstermektedir.
Resimlerde görülen halı, Merhum Yüksek Mimar Sezar Aygen ağabeyimiz tarafından çizilmiş, Samur Halıya yüksek bedel ödenerek dokutulmuş bir sanat eseriydi.