Gerçekler eninde sonunda ortaya çıkar! “Yaşasın Adalet (3)”
Saygın okuldaşlarım,
Sizlerle daha önce paylaştığım iki yazıda; ”Yaşasın Adalet, Yaşasın Hukuk (1)” ve “Er ya da Geç İlla da Adalet” 25 Mart 2018 tarihinde düzenlenen İTÜ Birliği Derneği Genel Kuruluna karşı açtığım iptal davasındaki gelişmeleri, neden dava açtığımı anlatmıştım. Bu yazı dizisinin üçüncü bölümünü okuyorsunuz.
11 Eylül 2020 günü; 2,5 yıl sonra nihayet mahkemede tanıklarımız dinlendi. Bu arada Derneği temsilen Serap Çatalpınar ve eşinin de duruşma salonunun önünde hazır olduğunu belirtmek istiyorum.
Duruşmaya İTÜ Birliği Derneğinin tanıkları olarak İdris Yamantürk ve Barbaros Hayrettin Muradoğlu, bizim tanığımız olarak da Remzi Gedikoğlu katıldı.
Ben bu üç tanığa da bu konuda hassasiyet gösterip tanıklık yaptıkları, gerçeklerin ortaya çıkmasını sağladıkları için şükranlarımı sunuyorum.
Sorumluluk bunu gerektirir. Ancak İdris Yamantürk ağabeyimize; pandemi koşullarına ve ilerlemiş yaşına karşın gerçeklerin ortaya çıkması için büyük özveri göstererek tanıklık yapmasından dolayı özellikle teşekkür ediyorum.
İlk olarak İdris Yamantürk ağabeyimiz dinlendi. Yaşı nedeniyle ve sağlığını korumak için kendisi gelmeden önce duruşma salonunda önlemler alındı. İdris Yamantürk ağabey çok saydığım ve sevdiğim bir insan. Gerek İTÜ’ye gerekse ülkemize kattıkları yadsınamaz. Hemşeri olmamız da ayrıca bana mutluluk veriyor. Kendisinin ve ailesinin satranca olan destekleri nedeniyle de ayrıca müteşekkirim.
Öncelikle bu tanıklık konusunda benim birkaç düşüncem var bunu paylaşmak isterim. Ben kendi tanıklarımla mahkeme öncesinde, dava açtıktan sonra ya da dava öncesinde hiç ve tek kelime konuşmadım. Hatta tanıklarımızın bazıları bundan dolayı bozulmuş, bana haberi geldi. Yani kendilerini sormadan tanık yazdım diye. Ben adım gibi eminim ki, benim tanığım ya da Serap Çatalpınar’ın davet ettiği bir tanık; öncelikle bir İTÜ mezunu olarak, en az benim kadar bu derneğin iyiliğini düşünür. Tanıklık ayrıca anayasal bir yurttaşlık görevidir. Bir olaya tanıksanız mahkemeye gider doğru neyse onu söylersiniz. Başka bir şey düşünülebilir mi! Birisine kalkıp; şunu söyle, bunu söyle demeyi de utanç verici bir eylem olarak görürüm.
Türk yargısında tanıklık olayını bu tür davalarda usul olarak anlatmak istiyorum. Amerikan filmlerinde gördüğümüz gibi değil olay. Tanık sadece yargıç tarafından sorulara muhatap oluyor. Davacı ve davalı taraflar sorularını tanığa ancak yargıç aracılığıyla iletebiliyor. Bu duruşmada da öyle oldu.
İdris Yamantürk ağabeye Yargıç davayla ilgili özetle; “Genel Kurula ilişkin bazı usulsüzlük iddiaları olduğunu, gizli oy kullanma, hazırun listesine imza atarken kimlik kontrolü yapılmaması, oy kullanırken kimlik kontrolü yapılmaması, üye olmayanların oy kullanması gibi bazı iddialar olduğunu bu konuda neler düşündüğünü” sordu. İdris Yamantürk ağabeyimiz verdiği tanıklık beyanında; “kendisini herkesin tanıdığı için şahsına yönelik kimlik kontrolü yapılmadığını, oy kullanırken de kimlik kontrolü yapılmadığını, gizli bir oy bölmesinin olmadığını, başkalarına dair hususlarda bir şey bilmediğini” dile getirdi. Yani bizim dava açma nedenlerimizin tümünün gerçek olduğunu teyit etti.
Ama bence tanıklık beyanında söylediği en önemli cümleler şunlardı: “Hâkime hanım, ben nüfus cüzdanına göre 94 yaşındayım, gerçek yaşım bundan da yukarıda. Benim buraya şahit olarak çağrılmam bana hakarettir” dedi.
Kesinlikle aynı fikirdeyim. Bu cümleleri söylediği anda Serap Çatalpınar’ın suratını görmeliydiniz. Çatalpınar’ın suratında acı bir kahkaha ve ilk kez yüz kızarıklığı gördüm, bence bu yeter de artar. Umuyorum İdris Yamantürk bey kendisini buraya kimin tanık olarak çağırdığını göz önüne alır.
İdris Yamantürk ağabeyimize bir kez daha yüce Türk yargısı önünde tanıklık ettiği için, baştan sona tamamen doğruları söylediği için, COVID19’a rağmen adliye gibi bulaş tehlikesi çok yüksek bir ortama geldiği için şükranlarımı ve saygılarımı sunuyorum. Helal olsun ona!
Şuna eminim; 20-30 dakika karşı karşıya oturup konuşsak, bizi daha iyi tanırdı, daha iyi anlardı! Kendisine sağlık ve uzun uzun ömürler diliyorum. Bizim hakkımızda ise kendisine söylenen şeylere çok da itibar etmemesini umut ediyorum.
Davalı tarafın ikinci tanığı olarak Barbaros Hayrettin Muradoğlu çağrıldı. Barbaros Bey, aynı zamanda Derneğin İstanbul Şube Başkanı. Barbaros Bey de tıpkı İdris Yamantürk ağabey gibi dava açma nedenlerimize ilişkin tüm iddiaları onaylar şekilde beyanatta bulundu. Yargıcın sorularına karşılık; özetle “kendisinin hazırun listesine imza atarken kimlik kontrolü yapılmadığını, (Dernek görevlisi Gülay Hanımın herkesi tanıması nedeniyle buna gerek olmadığını (!) söyledi), gizli oy bölmesinin olmadığını, oy kullanma sırasında kimlik kontrolü yapılmadığını, pusulaların kişilere elden dağıtıldığını” teyit etti.
Ancak Barbaros Bey gerçeklerden fazlasını söylemeye kalktı. Örneğin tanık beyanı verirken bir yerde; “Ali Nihat Beyin listesi” dedi. Yargıç aracılığıyla soru sorma kısmında kendisine benim aday olmadığımı teyit ettirdim. Sizce gerçekten Barbaros Bey seçimlerde Serap Çatalpınar’ın karşısında sevgili dostumuz ve arkadaşımız Mehmet Duran’ın aday olduğunu bilmiyor muydu? Yine kendisine sayın Yargıç aracılığıyla iki soru sordum.
- Birincisi “benim genel kurulda kürsüye çıkıp konuşma yapıp, muhalefet şerhi verip vermediğimi” sordum. Yanıt olarak “Kürsüde konuşma yaptığımı ama ne konuda olduğunu anımsamadığını” söyledi.
Bakar mısınız şu olaya! Genel kurul tutanaklarında adım geçmiyor, geçen yazıda size bunu dile getirmiştim. Kendi tanıkları genel kurul tutanaklarının doğru olmadığını teyit etmiş oldu.
- İkinci sorum da Tüzüğe göre İstanbul Şubeden gelen ve genel kurulda oy kullanma hakkı olan 5 yönetim kurulu, 5 şube genel kurulu temsilcisinin dışında; İstanbul şubesi üyesi olan ve Genel Kurulda oy kullanan kimse olup olmadığıydı.
Barbaros Bey “yok” dedi. “Benim bildiğim kadarıyla yok” demedi. Oysa onun da benim de bildiğimiz gibi, bazı okuldaşlarımızın hem İstanbul Şubeye hem de Genel Merkeze üye yapılmak marifetiyle Genel Kurulda oy kullandığı, İstanbul Şube ve Genel Merkez üye kayıtları karşılaştırıldığında ortaya çıkacaktır.
Kendisine tanıklık yaptığı için teşekkür ediyorum. Gerçi Serap Çatalpınar pek memnun olmadı tanıklığından ama….
Ardından Remzi Gedikoğlu duruşma salonuna geldi. Duruşmada tanıklık etti. Remzi Beye de tüm gerçekleri katmadan, atmadan beyan ettiği için teşekkür ediyorum. Remzi Bey “hazırun listesine imza atılırken kimsenin kimlik kontrolü yapılmadığını” söyledi. Yargıç ısrarla sordu, o da tekrar teyit etti. “Hazırun listesinin salonun girişinde herkesin gördüğü bir yerde olduğunu, gelen üyelerin imza atarken kimseye kimlik kontrolü yapılmadığını” söyledi. “Gizli oy bölmesi olmadığını, oy pusulası alınırken ve kullanılırken kimseye kimlik kontrolü yapılmadığını” birden fazla kez söylemek zorunda kaldı. Yargıç iki kez sordu. Ayrıca “Serap Çatalpınar’ın kendi eliyle insanlara oy pusulası dağıttığını, zarfın içinde oy pusulalarını verdiğini” de söyledi.
Hatta burada Yargıç ile Remzi Bey arasında bir konuşma oldu. Yargıç, Remzi Beye “bu oyların kime ait olduğunu gördünüz mü, belki de diğer tarafa aitti” diye sordu. Remzi Bey de “Serap Çatalpınar neden karşı tarafın oyunu zarf içinde delegelere versin” dedi.
Ben Remzi Gedikoğlu’na, Yargıç aracılığıyla şu soruyu sordum: “Remzi Bey ben kürsüye çıkıp, Genel Kuruldan bir gün önce Derneğe üye yapılan 32 kişinin genel kurulda oy kullanmasına karşı olduğumu, buna muhalefet şerhi koyduğumu söyledim mi?”
Remzi Bey de; “söylediniz, hatta bu 32 kişinin Serap Çatalpınar’ın eşi Nurcan Çatalpınar’ın çalıştığı firmada çalıştığı konusunda dedikodular olduğunu söylediniz. Bu 32 kişinin oy kullanmasına muhalefet şerhiniz olduğunu, oy kullanılırsa dava açacağınızı da söylediniz. Nurcan Bey de çıkıp kürsüde 32 değil 4 kişi diye savundu kendisini. Hatta bu görüşmeler uzayıp gittiğinde; sayın başkan da mikrofonu kapıp, ‘fark 32’den az çıkarsa istifa edeceğim’ dedi” şeklinde yanıt verdi.
Remzi Beyin tanıklığı sanırım yargıç açısından önemli olacak ki, ayrıntılı bir şekilde soru yanıt şeklinde oldu. Sonuç olarak 3 tanık da aynı şeyleri söylediler. Yani ben muhalefet şerhini genel kurulda sözlü olarak ifade ettim, ancak tutanaklara kasıtlı olarak yansıtılmadı. Gerek hazırun listesinde gerekse oy kullanma tutanağında oylar alınırken, kullanılırken kimlik kontrolü yapılmadı, gizli oy bölmesi yoktu. Barbaros Bey ve Remzi Bey ayrıca oyların kişilerin eline pusulayla verildiğini teyit ettiler.
Zaten bu konuda mahkemeye dava dilekçesinde sunduğumuz fotoğraf ve videolar var.
Bir sonraki yazımda; Davanın geldiği durum ve “Serap Çatalpınar’ın duruşma sırasındaki genel davranışlarına, video ve fotoğraflar ile ilgili olarak kanıt reddi taleplerine” değineceğim. Durumu sizler için kendi bakış açımla da ayrıca değerlendirmek istiyorum.
Görüşmek üzere, sağlık dolu günler diliyorum.
Bizi izlemeye devam ediniz…
Ali Nihat YAZICI
Elektronik ve Haberleşme Mühendisi (481.5)